İnsanın sadece bir şey olabileceği yanılgısı

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan Andar Han
  • Başlangıç Tarihi Başlangıç Tarihi
  • Mesaj Mesaj 17
  • Görüntüleme Görüntüleme 231

Andar Han

Uzman
Katılım
30 Mart 2024
Mesajlar
975
Makaleler
4
Çözümler
8
Beğeniler
1.957
Etiketler. A kişi bunu dedi, o zaman kesinlikle B'dir. A kişi, C'lerle de anlasabiliyor. Ona C diyenler de olur tabii. Ya da D, E, F veya X. Her neyse işte. Sonuçta karşıdaki, bizim onun hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz değerdedir ki bu, onunla ilgili değil. Bu, bizim yorumumuz.

Kendi ile çelişmeyen insan var mı? Bugün ak diyenin, yarın kara demeyeceğinin garantisi var mı? Sabah sinirli, öğlen gayet eğlenceli, akşam uyuşuk olabiliyoram ya da "nabza göre şerbet vermek" gibi bir öğreti ile büyüdüysem; ben, sadece bir şey olabilir miyim?

İnsan, pek çok değişkene karşı; hâlinin etkisi ile farklı tepkiler ile karşılık verebilecek bir canlı iken, bu sınıflandırma sevdası nedendir?

Cevabı, saf yüreğe sahip olanlar ya da kötülükten nasip almamışlar için zor değil aslında. Ama kötü de var. İkiyüz, hatta pek çok yüz var.

Yapabilecekleri belli olan insanın, ameli göz ardı edilip de nasıl oluyor da dilindeki öne çıkabiliyor? Dilindeki de bu kısırdöngüyü beslerken.

Kişiler, davranışlar, kararlar ve yasa hususunun ayrımından ziyade; bağlılıklar ön plana çıkarsa, nereye ulaşılacaktır?
 
Son düzenleme:
Sadece bir sey degil pek cok konuda bir sey olur insan. Dini konuda bir sey olur, siyasi konuda bir sey olur, sosyal hayatinda bir sey olur... "Kendimi bu gruplara sokarak kisitlamak istemiyorum" diye dusunen insanlara cogu durumda hicbir sekilde katilmiyorum. Sekiz milyara yaklasan insan sayisinda iki insan ayni sey olmayabilir ancak pek cok konuda pek cok farkli kisiyle ayni seylere bolunebilir.

Her insani bir sayiyla belirtirsek herkes benzersiz olur ancak 2'ye tam bolunebilenler, kup koku tam sayi olanlar seklinde her insan baska bir grup insanla ayni kategoriye girer.
 
Bunun sebebini ben şahsen kendi hobi düzeyinde olan ilgi alanım olan psikoloji perspektifinden cevaplarsam bilinçdışı psikodinamiklerimiz derim.

Modern dünyada toplum iyice aptallaştı ve gözünü uzaya dikti. İnsan topraktan, geldiği yerden uzaklaşınca diğer topraktan gelenlerden de uzaklaştı.

Aziz dost! Sen tek bir kişi değilsin; sen bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin. Ey insan-ı kâmil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir.

-Mevlana

İnsan, kendisinin ve diğer insanların aşkın, derin varlıklar olduğu kavrayışından çok daha maddeci bir anlayışa kaydığından beri "hayatın anlamı sorgusu" daha bir artışa geçti. Sorun şu ki bulamıyorlar da.

İşte hayatın anlamı konusunda yaşanılan bu kayıp, evet kayıp, eksiklik, fakirlik bizi çeşitli düşünce akımlarına ve etiketlere götürdü.

Komünizm, sosyalizm, liberalizm, hümanizm, feminizm... "Sen FETÖ'cüsün kes sesini vatan haini", "İslamcılar uzak dursun", "aa merhaba rahip yeni bir yalan var mı", "liboş konuştu"...

Hem etiketliyoruz hem de kendimiz bazı etiketlerin altında, modern dünyada yaşanılan o anlam kaybından dolayı hissedilen öz-benlik yetersizliğini gidermek için yaşıyoruz.

Açıkçası Müslüman olarak İslam açısından cevaplamam pek tabii doğal olacaktır: insan anlamı maddede aradığı sürece bir delüzyonun içinde yaşayacaktır.

Farklı bir noktaya daha değinelim. Yine aynı kulvardan ama... Maddeci delüzyonda yaşayan insan, bu kadar hızlı yaşanan bir çağda olunca, o hissettiği varoluşsal sancı daha da artıyor. Bu daha hissedilir olan varoluşsal sancının yarattığı belirsizlik var. İşte bu belirsizlik ile başa çıkmak için kontrol mekanizması olarak da görev yapmaktadır etiketleme.

Bu kadar sayın yargıç SJSJSJS
 
Dini konuda bir sey olur, siyasi konuda bir sey olur, sosyal hayatinda bir sey olur..

Mezhepler, fraksiyonlar, sosyal hayata girmeye bile gerek yok. Gücün karşisında el pençe divan, güçsüze karşı acımasız olmanın; kişinin kendine atfettiği ne dinle, ne de siyasetle ilgisi vardır. Kişiye göre davranış belirlemeye, her köşe başında rastlarsınız.

Sekiz milyara yaklasan insan sayisinda iki insan ayni sey olmayabilir ancak pek cok konuda pek cok farkli kisiyle ayni seylere bolunebilir.

Bu ortaklıklar temelde birleşebilseydi, bu dünya bu hâlde olmazdı. Birini desteklemeyi, sadece onun ismine hürmet zannetmek neden söz konusu mesela ya da ritüeller neden var?


@The Dungeon Master, aidiyet gereksinimdir. Insan yalnız kalinca, deliliğe doğru seyirtir.


:).

Kendini bilmeden, dünyayı bilemezsin.
 
Son düzenleme:
Bu ortaklıklar temelde birleşebilseydi, bu dünya bu hâlde olmazdı. Birini desteklemeyi, sadece onun ismine hürmet zannetmek neden söz konusu mesela. Ritüeller neden var?
Birleşiyorlar. Burada kaçırılan nokta kaç kişiden oluşan kaç parçaya bölünüldüğü ve rakip grupların durumu.

Bölünmeler ve gruplanmalar bir kere olmak zorunda değil. X dininin Y mezhebinin Z cemaatinin K kolu şeklinde gideriz. En dibe ulaştığında bile o spesifik konuda yalnız olmazsın.

Yaşadığımız evrende sonlu olasılıklar içinde yeteri kadar çoğaldığımızda tekrarların görülmesi işten bile değildir.

Yorumlamaya bağlı olarak “üzüldüğünde sinirlenen insanlar” şeklinde gruplama bile yapılabilir, değişken insan doğasını bile değişmeyen bir sabite oturtabiliriz.

aidiyet gereksinimdir. Insan yalnız kalinca deliliğe doğru seyirtir.
Ve bu da eninde sonunda seni bir başkasıyla ne kadar alt olursa olsun bir başlıkta yan yana gelmeye zorlar.
 
Yaşadığımız evrende sonlu olasılıklar içinde yeteri kadar çoğaldığımızda tekrarların görülmesi işten bile değildir.

Tekrarlar pek tabii ki mümkün ve 8 milyar farklı görüşten bahsetmiyorum. Amacım, var olan kabullerdeki tutarsızlığa değinmek.

Çoğaltılan nedir? Ya da hangi tekrarlar göz ardı edilmektedir?

Ve bu da eninde sonunda seni bir başkasıyla ne kadar alt olursa olsun bir başlıkta yan yana gelmeye zorlar.

Ve varlığın korunması, her şeyin önüne geçer. Ayrım sadece, kendini kollamak olur. Üzerine aldığın etiket ise sadece bir kamuflajdır.
 
Son düzenleme:
aidiyet gereksinimdir. Insan yalnız kalinca, deliliğe doğru seyirtir.
E tabii. Ama bu aidiyet kapsamında hoşgörü yok olup kutuplaşmış salgırgan, aşırı tepkisel gruplar oluşursa, ki oluştu, bir sıkıntı var.

Temel gereksinimlerin hiç karşılanmaması veya fazla karşılanması sorun.

Yani bir çocuğa hiç ilgi vermezsen çocuk terk edilmiş şeması geliştirir, özgüven eksikliği, duygusal körlük oluşur vs.
Ama çok fazla ilgi verirsen de bu sefer narsisizim gibi şeyler oluşur vs.

Hz. Muhammed'in (sav) dediği gibi, "Her şeyde orta yol hayırlıdır.".

Kendini bilmeden, dünyayı bilemezsin.

E tabii! İnsan kendi içindeki değersizlik, aşağılık duygusunu telafi edebilmek için geliştirdiği kompleksli ve kibirli yapısından dolayı kör olmuş durumda. Adlerci psikolojideki aşağılık duygusunu halletmek için girilen üstünlük çabasında "fail" olunca insan o hissettiği bireysel değersizlik, aşağılık duygusunu tüm insanlığa yansıtıyor (projeksiyon/Freudyen kuram). Bu bir savunma mekanizması. Tüm insanlara değersizlik atfederek kendi içindeki değersizliği dengeliyor. Sonra dinler yalan, insanların uydurduğu anlam arayışına ilaç olan icatlar olarak bakıyor. Hal bu ki o kişinin derinlerde kendisiyle sorunu var.
 
Etiketler. A kişi bunu dedi, o zaman kesinlikle B'dir. A kişi, C'lerle de anlasabiliyor. Ona C diyenler de olur tabii. Ya da D, E, F veya X. Her neyse işte. Sonuçta karşıdaki, bizim onun hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz değerdedir ki bu, onunla ilgili değil. Bu, bizim yorumumuz.

Kendi ile çelişmeyen insan var mı? Bugün ak diyenin, yarın kara demeyeceğinin garantisi var mı? Sabah sinirli, öğlen gayet eğlenceli, akşam uyuşuk olabiliyoram ya da "nabza göre şerbet vermek" gibi bir öğreti ile büyüdüysem; ben, sadece bir şey olabilir miyim?

İnsan, pek çok değişkene karşı; hâlinin etkisi ile farklı tepkiler ile karşılık verebilecek bir canlı iken, bu sınıflandırma sevdası nedendir?

Cevabı, saf yüreğe sahip olanlar ya da kötülükten nasip almamışlar için zor değil aslında. Ama kötü de var. İkiyüz, hatta pek çok yüz var.

Yapabilecekleri belli olan insanın, ameli göz ardı edilip de nasıl oluyor da dilindeki öne çıkabiliyor? Dilindeki de bu kısırdöngüyü beslerken.

Kişiler, davranışlar, kararlar ve yasa hususunun ayrımından ziyade; bağlılıklar ön plana çıkarsa, nereye ulaşılacaktır?

Bunun sebebini ben şahsen kendi hobi düzeyinde olan ilgi alanım olan psikoloji perspektifinden cevaplarsam bilinçdışı psikodinamiklerimiz derim.

Modern dünyada toplum iyice aptallaştı ve gözünü uzaya dikti. İnsan topraktan, geldiği yerden uzaklaşınca diğer topraktan gelenlerden de uzaklaştı.

Aziz dost! Sen tek bir kişi değilsin; sen bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin. Ey insan-ı kâmil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir.

-Mevlana

İnsan, kendisinin ve diğer insanların aşkın, derin varlıklar olduğu kavrayışından çok daha maddeci bir anlayışa kaydığından beri "hayatın anlamı sorgusu" daha bir artışa geçti. Sorun şu ki bulamıyorlar da.

İşte hayatın anlamı konusunda yaşanılan bu kayıp, evet kayıp, eksiklik, fakirlik bizi çeşitli düşünce akımlarına ve etiketlere götürdü.

Komünizm, sosyalizm, liberalizm, hümanizm, feminizm... "Sen FETÖ'cüsün kes sesini vatan haini", "İslamcılar uzak dursun", "AA merhaba rahip yeni bir yalan var mı", "liboş konuştu"...

Hem etiketliyoruz hem de kendimiz bazı etiketlerin altında, modern dünyada yaşanılan o anlam kaybından dolayı hissedilen öz-benlik yetersizliğini gidermek için yaşıyoruz.

Açıkçası Müslüman olarak İslam açısından cevaplamam pek tabii doğal olacaktır: İnsan anlamı maddede aradığı sürece bir delüzyonun içinde yaşayacaktır.

Farklı bir noktaya daha değinelim. Yine aynı kulvardan ama... Maddeci delüzyonda yaşayan insan, bu kadar hızlı yaşanan bir çağda olunca, o hissettiği varoluşsal sancı daha da artıyor. Bu daha hissedilir olan varoluşsal sancının yarattığı belirsizlik var. İşte bu belirsizlik ile başa çıkmak için kontrol mekanizması olarak da görev yapmaktadır etiketleme.

Bu kadar sayın yargıç SJSJSJS

Ekonomik, sosyolojik, siyasi, dini ve çeşitli bölünmeler sebebiyetiyle kişiler ve çeşitli gruplar "benden değilse konuşmam", "o günahkar" diye nitelendirerek bölünme yaratıyorlar. Mesela, ben Ateistim. Bana bebeklerin ölmesini mi istediğimi ve insanların suçunun nasıl cezalandırılacağı ile alakalı saçma sapan ucuz sorular soruluyor. İlk olarak vicdanı olan birisi zaten bir bebeğe saldırmaz. İkinci olarak Tanrı kesin bir şekilde ıspatlanana kadar gerçek esas adalet sistemidir. Katillere, t*cilere ve diğer suç işleyen kişilere daha ağır cezalar verilebilir. Bu sayede toplum sağlığı ve kanun daha iyi bir şekilde korunabilir. Bir Ateist olarak temel yargım Vatanımdır.
 
İnsan "zihinseldir" ben böyle tanımlıyorum, bu tür bir insan atıyorum bugün ateist yarın dindar olabilir. Her şey olabilir, her yönüyle değişebilir çünkü zihniyle bu kararı verir. Ve tabii sınırsızdır, kendine göre sürekli gelişir, değişir, dönüşür. Bugün ak dediğine yarın kara der. Farklı bir insan zihninin dışında hayatı ve insanları algılar. Bana göre bu tür insan sayısı yok denecek kadar azdır. Ve sisteme böyle bir insan çoğu durumda uyum sağlayamaz.

Bilemezsin
Sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı...
Hiçbir şey içime sinmedi.
Altın madenine altın sunmanın ne anlamı var.
Ya da okyanusa su...
Düşündüğüm her şey
Doğu’ya baharat götürmek gibiydi.
Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok,
Çünkü sen zaten bunlara sahipsin.
O yüzden sana bir ayna getirdim.
Kendine bak ve beni hatırla! ..

Mevlana
 
Geri
Yukarı Alt